16 Kasım 2008 Pazar

DAMACANA SULARINA DİKKAT!




Damacana sularına dikkat!
ANKARA (ANKA) - Ankara'da damacana sularının mikrobiyolojik incelemesi sonucunda, suların yüzde 53.1'inde mikrobik etkenlerin pozitif olduğu bildirildi.Sağlık Araştırmaları Sitesi'nde yer alan çalışmaya göre, Araştırma Ankara'da Gülhane Askeri Tıp Akademisi lojmanlarında, Doç. Dr. Ö.Faruk Tekbaş ve arkadaşları tarafından yürütüldü. Araştırma kapsamında GATA lojmanları bölgesinde bulunan 400 evde kullanılan damacana suyundan numunesi alındı.-SULARIN YÜZDE 10'U RENK VE BULANIKLIK AÇISINDAN UYGUN DEĞİL-Mikrobiyolojik incelemesi sonucunda, damacana sularının yüzde 10.2'sinin bulanıklık ve renk açısından, yüzde 99'unun sülfat, kalsiyum ve potasyum açısından, yüzde 98'inin sodyum ve magnezyum açısından, yüzde 94.9'unun klor ve yüzde 14.3'ünün nitrit açısından uygun olmadığı sonucuna ulaşıldı.Alınan su numunelerinde mikrobiyolojik üremenin ve suların anyon-katyon değerlerinin yüksek olduğunun belirlendiği araştırmada, mikrobiyolojik kirliliğin nedeninin ise pompa temizliğine gereken önemin verilmemesi olabileceği belirtildi.
Çalışmaya dahil edilen katılımcıların yüzde 90'ının damacana suyu kullandıkları, söz konusu kullanıcıların yüzde 50'sinin damacana pompasını hiç değiştirmedikleri, yüzde 15.3'ünün de pompayı hiç temizlemedikleri saptandı. Damacana suyu kullanan kişilerin damacanalarının pompalarını haftada 1 kez klorlu suyla temizlemeleri öneriliyor.(ANKA)

15 Kasım 2008 Cumartesi

KOLESTROL DÜŞMANI BESİNLER

Kolestrol düşmanı besinler
Siyah çikolata olarak da bilinen bitter çikolata, sütlü çikolataya göre 3 kat daha fazla vücuda yararlı antioksidan içeriyor. Bu antioksidanlar, kan pıhtılarının birbirine yapışarak büyümesini engelliyor ve damarlarda tıkanıklığı önlüyor.

CEVİZ-BADEM-FINDIK E vitamini, magnezyum ve bakır içeren ceviz ve badem kalp sağlığının en önemli koruyucularından. Omega 3 açısından da zengin olan ceviz ve badem kalorili besinler oldukları için doktorlar bunları salataya ya da yoğurda karıştırarak az miktarda yemeyi tavsiye ediyor.

YAĞLI BALIKLAR Somon, ton ve sardalye gibi balıklarda bolca bulunan omega 3 yağ asitleri kötü kolesterolü düşürüyor.

SOYA Et ve peynir gibi hayvansal ürünlere alternatif olarak gösterilen soya, vücuttaki kolesterole dönüşen doymuş yağ oranını azaltıyor

ELMA C vitamini ve lifli proteinler içeren elma bir ay boyunca her gün iki adet yendiğinde, HDL (iyi kolesterol) seviyesi düşmeye, LDL (kötü kolesterol) seviyesi ise artmaya başlıyor.

FASÜLYE En fazla lif içeren besinlerden olan fasülye günde bir tabak yendiğinde kolesterolü 6 haftada yüzde 10 düşürüyor.

YULAFLI BESİNLER Yulaflı besinlerde bolca bulunan lifler, ince bağırsakta kolesterol moleküllerine yapışarak, kolesterolün kana karışmasına fırsat bırakmadan, doğal yollarla vücuttan atılmasını sağlıyor.


PORTAKAL Vitamin zengini portakal ve diğer turunçgiller, içerdikleri ’flavonoid’ adlı antioksidanlar sayesinde kalp ve atardamarların zarar görmesini önlediği gibi kolesterolü düşürüp, mide ve yemek borusundaki kanser riskini de azaltıyor.

SARIMSAK Günde 3 diş sarımsak, kolesterol parçacıklarının atardamar duvarlarına yapışmasını önleyerek buralarda

TÜRK FUTBOLUNDA KURULAN İLK KULÜPLER

TÜRK FUTBOLUNDA İLK KULÜPLER"Black Stocking" takımının başarısızlığından sonra Türkler uzun süre futbol oynayamamışlardır. Ancak, kimse de bu oyunun cazibesinden kendilerini kurtaramamışlardı. Türkiye'de kurulan kulüplerin hemen hemen hepsi futbol kulübü olarak kurulmuştur. Bir önemli istisna "Beşiktaş Jimnastik Kulübü"dür. İlk futbol kulübü ise "Galatasaray"dır.

FUTBOLUN TÜRKİYE'YE GELİŞİ

FUTBOLUN TÜRKİYE'YE GELİŞİModern futbolun İngiltere'den çıkarak yayılması sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun belli başlı ticaret limanlarındaki kentlere yerleşen İngilizler futbolu ülkemize sokan kişiler olmuşlardır. İstanbul, İzmir, Selanik futbolun oynandığı ilk 3 şehir olmuştur. Buralarda İngilizler futbol oynarken Rumlar da onlara katılmışlar ve hem futbol oynayanlar hem de takımlar önemli sayıda artmıştır. Osmanlı topraklarında ilk futbol maçının 1875'te Selanik'te oynandığı bilinmektedir. 1877 yılında ise İzmir'in Bornova çayırlarında futbol maçları yapılmıştır. Ancak, bu sıralarda Müslüman gençlerin futbol oynamaları hoş karşılanmayacağı için Türklerin futbol oynamaları için biraz daha süre geçmesi gerekmiştir. İzmir'de ilk futbol kulübü 1894 yılında İngilizler tarafındankurulmuş ve adı "Football Club Smyrna" olmuştur. İstanbul'da futbol oynanmaya başlanması ise ancak 1895 yılında Kadıköy ve Moda'da olmuştur. İzmir'den İstanbul'a göçen İngilizler burada futbol oynamışlardır. Buradaki Rumlar da futbola merak salmışlardır ve futbol İstanbul'da çok büyük bir hızla yayılmıştır. 1897, 1898, 1899, 1904 yıllarında İzmir karması ve İstanbul karması 4 maç oynamışlar ve bunların tümünü İzmir karması kazanmıştır. 1906 yılında Atina'da düzenlenen "Ara Olimpiyat"ta İzmir karması ve Selanik karması yer almıştır. İzmir karması bu turnuvada 2., Selanik karması da 3. olmuştur. İzmir karması İngilizlerden, Selanik karması ise Rumlardan oluşuyordu.

FUTBOLUN TARİHÇESİ

03-29-2005, 03:27 PM
FUTBOLUN TARİHÇESİarşiv için güzel bi kaynak İnsanoğlunun "top" ile oynamaya başlamasının tarihi çok eskilere dayanıyor. Mısır'da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanmıştır. Hatta bu zamandan kalma, 7.5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar 2500 yıl önceden günümüze kadar ulaşmıştır ve kimi müzelerde sergilenmektedir. Homeros da "Odiesa"da top oyunlarından bahseder. M.Ö 2500 yıllarında da Çin'de yere dikilmiş iki mızrak arasından bir topu tekmelemek suretiyle geçirmeye çalışarak talim yapıldığı bilinmektedir.Orta Asya Türklerinin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurularak rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıklari kaynaklarda yer alıyor. İçlerinde Kaşgarlı Mahmut'un da bulundugu pek çok tarihçinin kitaplarında da Türklerin oynadığı "Tepük" isimli bir oyundan bahsedilir. Bu oyunun söylenen kuralları günümüz futbolununkilere oldukça benzer. Elle oynamak yasaktır, faullü hareketler tespit edilmiştir, top oyun alanının dışına çıkamaz...Futbol tarih boyunca hemen hemen bütün medeniyetlerde benzer biçimlerde boy gösterdikten sonra bugünkü haline en yakin şeklini 17. yüzyılda İngiltere'de almıştır. Daha sonraki gelişimi ise şöyle gösterilebilir:1841 - Futbol topunun tam bir küre biçiminde olmasının kabulü1848 - "Cambridge kuralları" adı altında futbol kuralları toplanmış ve bu kurallarla ilk futbol maçı Cambridge'de ögrenciler arasında ilk futbol maçının oynanması.1855 - Bir İngiliz takımının ilk kez yurt dışına çıkarak futbol oynaması ve böylece Almanya'da futbolun temelini atması1857 - İngiltere'de ilk futbol kulübü Sheffield Club'in kurulması.1863 - İngiltere Futbol Federasyonu'nun ve böylece modern futbolun doğuşu.1870 - Portekiz'de oturan İngilizlerin burada futbolu yaymaya başlamaları.1871 - "Kral Kupası" veya "İngiltere Federasyon Kupası" nın başlaması1872 - "İngiltere-Iskoçya" : ilk milli maç.1875 - Kalelere üst direk konulması ve topa kafayla vurulmasına izin verilmesi1876 - Korner kuralının kabulü1879 - Glasgow'dan Darwen'e para teklifiyle futbolcu getirilerek profesyonellik yolunun açılması.1882 - Futbol kurallarında değişiklik yapmaya yetkili "International Board"un kurulması1885 - Profesyonelliğin İngiltere'de resmen kabulü1886 - Ofsayt kuralının kabulü1889 - Danimarka ve Hollanda'da futbol federasyonlarının kurulması1890 - Futbol maçlarında tam yetkinin hakemlere verilmesi1891 - Penaltının kabulü1893 - Amerika'da ilk futbol federasyonunun Arjantin'de kurulması1895 - İngiltere'de bayanların ilk futbol maçını oynaması1899 - Sürenin 90 dakika, ölçülerin 118.4 x 91.4 olarak belirlenmesi1901 - Sheffield United - Tottenham Hotspur federasyon kupası finalini 110.802 kişinin izlemesi.1902 - İngiltere dışında oynanan ilk milli maçta Avusturya'nın Macaristan'ı 5-0 yenişi.1903 - Averajın kabulü1904 - Belçika, Fransa, Danimarka, Hollanda, İspanya, İsveç, İsviçre'nin FIFA'yı kurması1906 - Kıtalar arasi ilk milli maçta Güney Afrika'nın Brezilya'yı Brezilya'da 5-0 yenişi.1907 - Kendi sahasında bulunan bir futbolcunun ofsayt sayılmamasının kabulü1908 - Londra Olimpiyat Oyunları'nda futbolun ilk kez olimpiyat oyunlarında yer alması.

NEW YORK













New York, (İngilizce resmi adı:The City of New York)) Amerika Birleşik Devletleri'nin nüfus bakımından en büyük kenti. Aynı isimli New York eyaleti'nde yer alır. Yüzyıldan fazladır dünyanın en önemli ticaret ve finans merkezlerinden biridir. Şehir, medya, politika, eğitim, eğlence ve modadaki küresel etkilerinden dolayı bir dünya şehri olarak kabul edilmektedir. Birleşmiş Milletler Genel Konseyi binasına ev sahipliği yaptığından dış ilişkiler için de çok önemli bir merkez durumundadır. Fakir semtlerinde ise çok sayıda işsiz ve evsiz yaşar.
Kent beş bölüme ayrılmıştır: Manhattan, Brooklyn (Kings Country), Queens (Queens Country), Bronx ve Staten Island (Richmond). 830 km²'lik bir alanda yaşayan 8,2 milyon nüfusuyla New York, Amerika'da nüfus yoğunluğu en büyük olan şehirdir. Çevre banliyöleriyle birlikte New York metropolitan bölgesi 21 milyonluk nufusa sahiptir ve dünyanın en kalabalık yerleşim bölgelerinden birini oluşturur.
New York, bir göçmen kentidir. Kentte yaklaşık 170 ayrı dil konuşulmaktadır ve her üç kişiden biri ABD dışında bir ülke doğumludur. İngilizce çeşitli aksanlarla konuşulur. İngilizce’nin yanı sıra İspanyolca, Little Italy (Küçük İtalya) semtinde İtalyanca, China Town’da (Çin mahallesi) Çince konuşulur.
New York birçok Amerikan kültürel hareketinin de doğum yeridir. Edebiyat ve görsel sanatlarda Harlem Rönesansı, resimde soyut ekspresyonizm (New York Ekolü), müzikte hip hop, punk, salsa ve Tin Pan Alley bu hareketlerden bazılarıdır. 24 saat açık olan metrosu ve yoğun trafiğiyle Hiç Uyumayan Şehir adını almıştır.
Özgürlük heykeli, Empire State Binası, Central Park ve Times Meydanı, Modern Sanat Müzesi, Guggenheim Müzesi ve Modern Tarih Müzeleri şehrin ilgi çekici mekanlarıdır. Gökdelenleri, caddeleri, lokantaları, alışveriş merkezleri ve insanlarıyla, New York turistleri cezbetmektedir.

TEKSAS

HOUSTON















San Antonio

AUSTİN



Başkent:Austin
En büyük şehir:Houston
Teksas, Amerika Birleşik Devletleri 'nin güneyinde yer alan bir eyalet. Başkenti Austin'dir. Yüzölçümü 695,622km²'dir. Doğusunda New Mexico, kuzeyinde Oklahoma kuzeydoğusunda Arkansas, doğusunda Louisiana ve güneydoğusunda Meksika körfezi güneyinde Meksika vardır. Meksika'yla olan sınırı tamamen "Rio Grande" nehri ile çizilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzölçümü bakımından Alaska'dan sonra 2. gelir. Yüzölçümü Rusya ve Türkiye dışında tüm Avrupa devletlerinden geniştir
Teksas'da 254 şehir vardır. En önemli 7 şehri Houston, San Antonio, Dallas, Austin, Fort Worth, Lubbock ve El Paso'dur. Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük 20 şehri arasında buradaki birçok şehir bulunmaktadır.
TARİHİ
Teksas'ta en çok konuşulan dil İngilizce'dir. İngilizce'den sonra İspanyolca konuşulur ve İspanyolca'yı Fransızca izler. Almanca, Lehçe, Çekçe, Korece, Vietnamca, Urduca konuşan küçük gruplar vardır. Ayrıca Amerikan yerlileri kendilerine özgü bazı diller konuşurlar
Teksas ilk defa 1528'de İspanyol gemici Cabeza Da Vaca ile gelenler ayak basmıştır. O günden sonra sırasıyla Fransa, İspanya, Meksika'nın eline geçti. 1836'da bağımsız bir cumhuriyet oldu. 1845'te Amerika Birleşik Devletleri'ne katıldı. O sıralarda Texas'ta birkaç küçük şehir ve hayvan beslenen büyük çiftliklerden başka bir şey yoktu. Gerek hayvancılık, gerek tarım, gerekse petrol'ün bulunması XX.yüzyıl içinde teksas'ın gelişmesinde en önemli etkenlerdi.Texas eyaletinin diğer eyaletlere nazaran ayrıcalıklı olduğu söylenebilir.Halk oylaması sonucu gerekli çoğunluğa ulaştığı takdirde Amerika Birleşik Devletleri'nden ayrılma hakkı vardır.

2 Ekim 2008 Perşembe

NANO-TEKNOLOJİ NEDİR


NANO-ÖLÇEK DÜNYASI NANO-SCALE WORLDNANO-TEKNOLOJİ NEDİR ve NERELERDE KULLANILABİLİR?Dünyada yapılan bir araştırmaya göre %29’umuzun duyduğu nano-teknoloji nedir?Nano-teknoloji ultra ince/küçük parçaların/malzemelerin kullanım bilimidir. Bir nano metre (1 nm) milimetrenin milyonda birine eşittir (1nm = 10-9 m = 10-6 mm). İnsan saç kılı 80.000 nm kalınlığındadır. Kırmızı kan hücreleri 7000 nm çapındadır. Nano-bilimi malzemelerin büyük ölçekteki özelliklerinden farklı olarak malzemeleri atomik, moleküler ve makro moleküler ölçekte inceler ve maniple eder.Malzemeler nano ölçekte, iri boyuttan çok farklı özellik ve davranışlar gösterirler. Nano malzemeler daha kuvvetli, daha hafif veya daha farklı şekilde ısı ve elektrik iletme özelliklerine sahiptir. Hatta renkleri bile değişir. Örneğin nano ölçekteki altın parçaları, parça boyutuna göre kırmızı ve mavi renk olabilmektedir.Parça boyutu inceldikçe birim kütle için yüzey alanı artışı, malzemenin kimyasal reaktivitesini artırır. Bu yüzden nano-malzemeler yakıt hücreleri ve pillerde katalizör görevi görebilmektedir. Parça boyutu inceldikçe kuantum etkisi artar, malzemenin optik, magnetik ve elektriksel özellikleri önemli ölçüde değişir.Bilgisayar yongaları (chip), CD’ler ve mobil telefonların yapımında nano-malzemeler kullanılmaktadır. Nano-malzemelerden üretilen cihazlar daha hızlı, hafif, kuvvetli ve verimli olmaktadır. Nano-teknolojiler sağlık, bilgi teknolojileri (IT) ve enerji depolamada çok büyük potansiyel kullanım olanaklarına sahiptir. İçinde yaşadığımız dünya nano-teknolojilerle çok önemli gelişmeler kaydedecektir. Dünyada gelişmiş devletler ve iş dünyası nano-teknolojiye çok büyük yatırımlar yapmaktadır. Nano-teknolojı nedır,nano-teknolojı nerelerde kullanılır,nano-teknolojı ne demekNANO-MALZEMELER NASIL YAPILIR?Doğal veya insan yapımı (sentetik) olabilirler. Örneğin nano-parçalar bitkiler, algler ve volkanik aktivitelerle doğal olarak üretilebilmektedir. Nano-parçacıklar binlerce yıldır pişirme ve yanma olaylarının ürünü olarak yaratılmaktadır. Ayrıca araç ekzozlarından da oluşmaktadır.Kasların hareketini sağlayan ve hücreleri tamir eden insan vücudundaki bazı proteinler nano-boyutludur. Nano malzemeler çok farklı şekillerde oluşabilmektedir Bazı nano-malzemeler kendi bileşenlerinden oluşabilmektedir. Karbon parçaları bu şekilde nano tüpler yapmaktadır. Diğer bir yöntemde bilgisayar yongaları yapımında kullanılan nano-malzemelerin iri parçalardan dağlanmasıdır (etching).Güçlü mikroskoplar atom ve molekülleri daha yakından görmemizi, toplamamızı ve basit nano yapı oluşturmamıza yardımcı olmaktadır. Bazı nano-malzemeler molekül molekül yapılabilmektedir. Örneğin IBM bu tekniği kullanarak Xenon atomlarından IBM logosunu 5 nm harflerle ışıldatmasını başarmıştır. Bugün bu teknik çok emek yoğun ve endüstriyel kullanıma henüz uygun değildir. Şüphesiz ki nano-teknolojiler gelecekte yaşam kalitemizi geliştirecektir.NANO-TEKNOLOJİLER EMİN MİDİR?Bilgisayar yongaları ve katalizörler sağlık ve emniyet riski oluşturmaz. Çünkü nano-malzeme büyük nesnelere dağlandığından (etch)/bağlandığından çevreye yayılmaz ve zarar vermez. Oysa serbest nano-parçalar zararlıdır. Nano-parçaların ve nano-tüplerin üretimi esnasında oluşan malzeme bulk malzeme üzerine bağlanmadığından serbesttir ve etrafa saçılabilir. Nano boyutlu bu parçaların solunması, yenmesi veya vücuda deri yoluyla girmesi hücrelere zarar verebilir. Nano-tüpler yapısal olarak asbest liflere benzer, uzun süre fazla miktarda solunursa solunum sorunlarına yol açabilir. Nano-malzeme üretilen yerlerde nano-partikül maruziyeti mutlaka gözlenmelidir. Serbest nano partikülleri çevreye (besin zincirine, bitkilere ve hayvanlara) potansiyel zarara Nano-teknolojı nedır,nano-teknolojı nerelerde kullanılır,nano-teknolojı ne demeksahiptir.NANO-TEKNOLOJİNİN GELECEĞİ NEDİR?Kısa vadede, nano-teknolojiler daha küçük, daha hızlı bilgisayarlar ve daha keskin/net ve verimli elektronik görüntü cihazları (display) yapımına yol açacaktır. Nano parçalar boyaya katıldığında boya ağırlığı azalacak böylece uçaklarda/gemilerde kullanıldığında toplam ağırlık düşecek ve daha az yakıt tüketilecektir. Nano parçacıklar çevreyi temizlemede yardımcı olurlar. Nano-parçalar toprak ve yer altı suyundaki tehlikeli bileşikleri zararsız bileşenler haline dönüştürmesine yardımcı olur.Nano-zarlar (membrane) uzun vadede potansiyel olarak su arıtma prosesinde daha enerji etkin olacaktır. Ayrıca yüksek performanslı motorlar uzun ömürlü makine yağları ile sağlanacaktır. Tıb alanında uzun vadede ilaç sektöründe ve takma organ yapımında kullanımı vardır. Nano-parçalar vücudun belli kısmına özel ilaç olarak hızlı verilebilmektedir. Hafif ve uzun ömürlü takma organlar (kalp kapakçığı, kalça protezleri vs) yapımında da kullanılabilmektedir. Tansiyonu ve kalp atışını ölçen akıllı elbiseler yapımında ve çevredeki tehlikeli kimyasalları teşhisinde nano-malzemeler kullanılabilmektedir.Karbon nano-tüpler yassı karbon atomu yaprakları yuvarlanarak ve çok ince silindir tüpü şeklinde yapılırlar. Karbon nano-tüpler çelikten 100 kat güçlüdür fakat 6 kat daha hafiftir ve elektrik iletirler. Elektronik görüntü (display) ve algılayıcı (sensor) yapımı ve hafif inşaat malzemesi yapımında kullanılmaktadır Farklı yapı, uzunluk ve çaplarda nano-tüpler yapılabilmektedir.SONUÇNano-teknoloji ve nano malzemelerin kullanımının hızla artaçağı tahmin edilmektedir. Nano malzemeler yapısal uygulamalar (seramik, katalizör, kompozit malzemeler, kaplama, inçe filmler, tozlar), vücut bakım ürünleri (makyaj malzemeleri yapımında), elektronik parçalar (nano-elektronikler, organik ışık yayan diotlar, algılayıcılar, optik-elektronik malzeme yapımında), biyo-teknolojide/tıpta (hedef ilaç ve biyoalgılayıcı yapımında) ve çevre korumada (nanofiltrasyon ve membran filtrasyonda) kullanılacaktır. Gelişmiş devletler nano-teknolojilerdeki Ar-Ge çalışmalarına büyük önem vermekte ve kaynak ayırmaktadır. Ülkemizin de bu konuda geride kalmamasında yarar vardır.Kaynak: The Royal Society.

4 Eylül 2008 Perşembe

MİGREN




MİGRENİ TETİKLEYEN FAKTÖRLER

Migren atağını başlatabilen veya atak geçirme riskini artıran bazı özel durumlar var. Bunlara migren tetikleyicileri deniliyor. Bunlar migrenin nedeni değildirler, fakat migrene neden olan sinir sistemi olaylarını aktif hale geçirirler. Her migren tetikleyicisi, tüm hastalarda ağrıya neden olmaz. Aynı hastada da aynı faktör her zaman ağrıyı başlatmayabilir. Baş ağrısı günlükleri tutarak, bu tetikleyici faktörleri belirlenebilir. Eğer bir tetikleyici belirlenebilmişse, ondan kaçınarak atak riskini azaltmak mümkün olabilir. Memorial Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, migren tetikleyicileri sıraladı.. Beslenmeyle ilgili etkenler Öğün atlama/oruç ile bazı gıdalar; Çikolata, beyaz peynir, alkol/kırmızı şarap, aşırı kahveİlaçlar; Nitroglycerine Kronobiyolojik etkenler Uyku tarzında değişiklikler; Uyuklama, aşırı uyku, çok az uyku Çevresel etkenler Hava değişiklikleri; Aşırı sıcak/soğuk, parlak ışıklar, büro ışıkları, koku, parfümler, kimyasallar Hormonal etkenler Östrojen seviyesindeki değişiklikler; Adet görme, hormon tedavisi, doğum kontrol ilaçları Stres İş, aile, evlilik, çocuk sahibi olma, ölüm, mali problemler.. Stresle ilgili önerilen çözümler; stresin azalması, işten uzaklaşma, hafta sonu, tatil, stresli bir işin sonlanması..

22 Ağustos 2008 Cuma

HORLAMA

Normal erişkin insanların en az % 45’i zaman zaman horlamaktadır. % 25’i sürekli olarak horlamaktadır. Horlama problemi en sık şişman erkeklerde görülür ve yaşla birlikte her geçen gün artar.ABD’de 300’den fazla firma horlamaya karşı cihaz geliştirmiştir. Bazı modeller pijama arkasına tenis topu yapıştırmak gibi eski bir modelin modifikasyonlarıdır (Sırtüstü yatarken horlama daha çok artar). Çene ve boyun askıları, boyunluklar ve ağız içine yerleştirilen cihazlar hiçbir yarar sağlamamıştır. Horlama sesi ile çalışıp hastayı uyandıran elektronik cihazlar yapılmıştır. Bütün bunlar hastayı horlamadan uyumaya alıştırma olarak düşünülmüştür. Ancak maalesef horlama kişinin kontrolünde olmayan bir problem olup tüm bu cihazlar hastayı sadece uyutmaya yöneliktir.Soru: Horlamanın nedeni nedir?Cevap: Ağız ve bunun arkasındaki hava yolunda darlık olduğundan ortaya çıkan gürültü biçimindeki sese horlama denir. Dilin arkası ve yumuşak damak ve küçük dilin olduğu kısmın genizle birleştiği bölge kendiliğinden daralabilen bir bölgedir. Bunlar birbirleri üstüne geldiğinde solunumla birlikte titreşmekte ve horlama ortaya çıkmaktadır. Horlayan biri aşağdıka problemlerden en az birine sahiptir.1) Dil ve boğaz kasları gerginliği azalmıştır. Gevşek kaslar sırüstü yatınca dilin boğaz arkasına doğru kaymasına engel olamaz. Bu olay alkol ya da ilaç alarak gevşemiş birinin uykusunda kas kontrolünün kaybolması ile ortaya çıkar. Bazı insanlarda uykunun derin fazın da gevşemeye bağlı olarak yine horlama görülebilmektedir.2) Boğazdaki dokuların aşırı büyük olması.Büyük bademcik ve geniz eti çocuklarda en sık rastlanan horlama nedenidir. Şişman insanlarda kalın boyun dokusu sebep olarak gösterilir. Kist ve tümörlerde nadir olarak bu yolla horlama yapılabilmektedirler.3) Yumuşak damak ve küçük dilin aşırı sarkık ve uzun olması boğaza doğru hava yolunu daraltır. Hava yoluna sarktığı için bir valv gibi horlamaya neden olur.4) Burun tıkanıklığı olan kişi havayı almak için genizde aşırı vakum yaratır. Bu vakum boğazda kollaps olabilen dokuları hava yoluna doğru çeker. Böylelikle burun açık iken horlamayan kişide horlama görülmeye başlar. Bu durum neden bazı insanların sadece alerjik dönemlerde veya grip, sinüzit olduğu zamanlarda horlardığı izah etmektedir. Burun deformasyonları bu tip burun tıkanıklığı nedenleri olarak bilinir.Deviasyon burun orta bölmesinin yan taraflara taşması olarak tanımlanır. Burun içi deformasyonlarından en sık rastlanılanıdır.Soru: Horlama ciddi bir problem midir?Cevap: Sosyal olarak EVET! Bu aile yaşamını ciddi şekilde tehdit eder. Horlayan kişi alay konusu olur. Ailenin diğer bireyleri için uykusuz gecelerin sorumlusu tutulur. Horlayan kişi tatil ve iş gezilerinde istenilmeyen oda arkadaşı olur.Tıbbi olarak EVET! Kişinin kendine verdiği zarar daha büyüktür. Dinlenilmeden geçirilen geceler vardır. Aşırı horlayan kişilerd eyüksek tansiyon horlamayan kişilere göre daha sık görülür.Horlamanın en ağır formu “tıkayıcı tipte horlama hastalığıdır”. “Uyku apnesi” diye bilinen bu hastalıkta şiddetli horlama nefessiz kalınan bir dönemle kesilmektedir. Bu sırada solunum tam durmuştur. On saniyenin üzerindeki nefessiz kalma nöbetlerinin bir saat içinde 7 defadan fazla görülmesi yaşamı ciddi şekilde tehdit eder. Bu durumda doktorunuz size biruyku merkezinde inceleme yapılmasını önerecektir. Apneli (Nefesin kesilmesi) hastalarda gecede 30-300 defa tıkanmalara rastlanılmaktadır. Böylelikle uykuda kan oksijen düzeyi aşırı oranda düşer. Oksijenin düştüğü bu dönemde kalp kanı daha çok ponpalamak zorundadır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulurken yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi yerleşir.Tıkayıcı tipte horlama hastalığı olan kişiler uykularının çok az bir kısmında derin uyku fazına geçebilmektedir. Derin faz gerçek dinlenme için tek yoldur. Dinlenmeden geçirilen gecenin gündüzü uykulu, yorgun ve verimsiz geçecektir. Araba kullanırken ya da iş başında uyuklamalar görülecektir.Soru: Horlama tedavi edilebilir mi?Cevap: Horlamanın birçok tipi tedavi edilebilir. Erişkin horlayan kişiler için aşağıda sıralanan önerilere uyulmalıdır.1) Kas tonusu artırmak için sportif bir yaşam biçimi seçilmeli.2) Horlayan kişiler uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce almamalı.3) Uykudan 4 saat önce alkol almaktan sakınmalı.4) Uykudan 3 saat önce ağır yemekten sakınmalı.5) Aşırı yorgunluktan sakınmalı.6) Uykudan sırtüstü yatmak yerine yana yatmak tercih edilmelidir. Eski bir öneri olarak pijama sırtına tenis topu dikmek hala faydalı bir metottur. Böylelikle sırt üstü uyumaya engel olunur.7) Yatağınızın baş tarafı daha yukarıda olacak şekilde tüm yatağınızı yaklaşık olarak 10s cm bir tarafa doğru çeviriniz. Bu amaçla yatağınızın bir tarafı altına bir tuğla yerleştirmek amacınıza uygun olacaktır.8) Evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanıyınız.Her pozisyonda horlayan kişiler “ağır horlayan” olarak isimlendirilir. Bu kişilerin yukarıdaki önerilerden daha fazla yardıma ihtiyacı vardır.Horlama kişi ve ailesi için zararlı hale geldiğinde uzman doktorunuz ile görüşmeniz uygun olacaktır. Bu özellikle uyku sırasında nefes alamama problemi olduğunda (yüksek sesli horlama nefessiz kalma dönei ile kesilmektedir). Doktorunuza başvurmanız daha da önem kazanmaktadır. Horlama hastasının burun, ağız, boğaz ve boyunun detaylı muayenesi yapılmaladır. Horlamanın boyutu ve horlayan kişinin sağlıını belirlemek açısından uyku laboratuvarı çalışmaları değerlidir.Tedavi şüphesiz tanıya dayanır. Bu alerji veya enfeksiyonun tedavisi gbi basit ya da bademcik, geniz eti veya burun bozukluklarının cerrahi gerektirir biçimdedir. Horlama-nefessiz kalma hareketli dokuların sabitleştirilmesi ve hava yolunun daha genişletilmesini sağlayan horlama ameliyatlarında başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Buna uvulopalatofarengoplasti ameliyatı (UPPP) adı verilmektedir. Hasta için bademcik ameliyatından çok farklı his vermez. Cerrahinin çok riskli veya hasta tarafından istenilmedii durumlarda boğaza basınçlı hava veren maske takarak (CPAP) uyuyabilir. Kronik olarak horlayan her çocuk KBB uzmanı tarafından detaylı olarak muayene edilmelidir. Bademcik ve geniz eti ameliyatını gerekli olduğu durumlarda cerrahi müdahale çocuk sağlığına ve gelişimine çok önemli yararlar sağlayacaktır.LAUP yani lazer yardımlı horlama ameliyatı masum horlamada uygulanan bir ameliyat biçimidir. Lokal anestezi altında uygulanır. Lazer ile yumuşak damak ve küçük dil kısaltılır ve inceltilerek yukarı gerilmesi sağlanır. Apne olmaması veya çok hafif apneli hastalara uygulanan bir ameliyat biçimidir. İlk 3,4 gün daha az daha sonra kişiye göre değişen oranda ağrı ortaya çıkmaktadır. Gerekirse birkaç seans uygulanabilir.Unutmayın: Horlama nefes almanın tehlikeli biçimde kesilmesidir. Horlama komik değildir, umutsuz hiç değildir.Doç. Dr. Dilaver ÖZTURAN
http://www.cicibebe.net/yeniler2/horlama.htm

ERKEK TİPİ SAÇ DÖKÜLMESİ

Erkek tipi saç dökülmesi saçta androjenlerin etkilerine karşı kalıtsal bir duyarlılık nedeniyle oluşur. İnsanlardaki, özellikle erkeklerdeki saç dökülmelerinin %95 gibi büyük bir bölümünü oluşturur. Beyaz ırkta diğer ırklara göre daha fazla görülmektedir. Tüm erkeklerin üçte ikisinde klinik olarak gözlenen bir erkek tipi saç dökülmesi olduğu varsayılmaktadır.
Erkek tipi saç dökülmesi klinik olarak ilerleyen yaşla birlikte giderek artan bir seyir gösterir. 20 yaştan sonra başlayan alın-saç çizgisinin giderek önden arkaya doğru ilerlediği ve açılma alanlarında dağınık, seyrek saçlar bulunduğu görülür. Saç foliküllerinin ilerleyen biçimde minyatürleşmesi sonucunda kafa derisinde gözle görülür saç dökülmesi ortaya çıkar.
Saçlı deride testosteronun dihidrotestosterona dönüşümündeki hızlanma ve dihidrotestosteron miktarının artışı normal saç kıllarının, büyümeyen cılız vellüs tipi kıllara dönüşümünü sağlar.
Testosteronun dihidrotestosterona dönüşümünü sağlayan enzim redüktaz enzimi olup, muhtemelen erkek tipi saç dökülmesinden birincil olarak sorumludur. Günümüzde erkeklerin en önemli kozmetik problemi olan erkek tipi saç dökülmesi nin önlenmesi veya giderilmesi ile ilgili araştırmalar insanlık tarihi kadar eskidir. Piyasada yüzlerce bitki ve yosun ekstrelerinden hazırlanan çeşitli losyon, şampuan ve haricen kullanılan karışımların yaygın olarak kullanıldığı erkek tipi saç dökülmelerinde etkinliği bilimsel olarak gösterilebilmiş sadece iki preparat mevcuttur. Bunlardan ilki antihipertansif bir ilaç olan minoxidilin %2 ve %5'lik solüsyon şeklindeki formları erkek tipi saç dökülmelerinde kullanılabilir. Etki mekanizması kesin olarak bilinmemekle birlikte saçlı derideki kan akımını arttırarak saç gelişimini sağladığı ileri sürülmektedir. Erkek ve kadın hastalarda da kullanılabilen minoxidil, topikal formlarda oldukça güvenli bir ilaçtır. Nadiren görülen kan basıncı düşmesi, saçlı deride irritasyon, kızarıklık, yanma, kaşıntı ve kuruluk istenmeyen yan etkileri arasındadır.
Son yıllarda geliştirilen ve erkek tipi saç dökülmelerinde oldukça etkili olduğu bildirilen bir diğer ajan ise finasterid etken maddeli ağız yoluyla alınan bir ilaçtır.Tip II -redüktaz enzimini inhibe ederek, testosteronun dihidrotestosterona dönüşmesini engelleyerek serum ve saçlı derideki dihidrotestosteron düzeyini azaltır. Günlük 1 mg. dozda finasterid'in 2 yıldan uzun süren klinik çalışmalarda saç dökülmesini durdurduğu veya yavaşlattığı ve saç büyümesini arttırdığı gözlenmiştir. Tedaviye başlandıktan itibaren 3. ayda iyileşmenin gözlendiği ilaç tedavisi sırasında yapılan çalışmalarda ciddi bir yan etki oluşmadığı bildirilmektedir. Tedavi sırasında %1-2 oranında ortaya çıkabilecek cinsel isteksizlik, erektil disfonksiyon ve ejekülat volumünün azalması dışında yan etki gözlenmemekte ve istenmeyen tüm etkilerin geri dönüşümlü olduğu vurgulanmaktadır. Finasterid gebe ve gebe olma olasılığı olan kadınlarda kontrendikedir. Ayrıca yapılan çalışmalar finasteridin erkek tipi saç dökülmesi olan postmenapozal kadınlarda etkisiz olduğunu göstermiştir.

14 Ağustos 2008 Perşembe

FATİH SULTAN MEHMED(II.MEHMED)



FATİH SULTAN MEHMED
Babası : İkinci Sultan MuradAnnesi : Huma HatunDoğumu : 29 Mart 1432Vefatı : 3 Mayıs 1481Saltanatı : 1451 - 1481 ( 30 )

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanakli, kirmlzi, beyaz tenli, kivrik burunlu, kollari adaleli ve kuvvetli bit padisahti. Devrinin en büyük ulemasindan birisi idi. Yedi tane yabanci lisan bilirdi. Âlim, Sâir ve sanatkârlari toplar ve onlarla sohbetten çok hoslanirdi. Gayet sogukkanli ve cesurdu. essiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacagi isler hususunda, en yakinlarina bile hiç birsey sizdirmazdi. Fatih Sultan Mehmed'in ömrü seferlerle geçti. Yikilmaz diye bilinen Bizans'i yikti. Ìstanbul'u fethetti.Ayasofya kilisesini cãmiye çevirdi. Kiyamete kadar cãmi olarak kalmasini istedigi bu muhtesem mâbed için ,mükemmel bit vakfiye yazdirtti. (Basvekâlet Arsivi Tapu Defterleri No: 20, 27, 167, 251) 1127 sene kilise, 481 sene de cãmi olarak kullanilan Ayasofya, 1934'de müze haline getirildi.Hz. Fatih, Enez'i, Galata ve Kefe'yi Osmanli topraklanna dahil etti. Limni, Ìmroz, Semendirek, Taçoz, Bozcaada ve Bosdan'i aldi. Belgradi muhasara ettigi zaman çarpismaya bizzat katildi. Alnindan ve dizinden ciddi sekilde yaralandi. 1458'de Mora'yi kismen, bir sene sonra da Sarbistan'i tamamen aldi. 1461'de Amasya'yi ve Ísfendiyar Ogullari Beyligini Osmanli topraklarina dahil etti. Trabzon Rum lmparatorlugunu ortadan kaldirdl. 1462'de Romanya, Yayçe ve Midilli'yi aldl. 1463 senesinde Papa'nin büyük gayretleri ile toplanan ve savasa katilan herkesin alti aylik günahinin affolunacagi ilân edilen 20 devletin katildigi bir haçli ittifaki ile 16 sene savastl. 1463'de Bosna'yl fethetti ve Hersek'i de tabiiyeti altina aldi. 1466'da Konya ve Karaman'i aldi. Arnavutlugu tamamen Osmanli topraklanna katti. 1470'de Agriboz'u aldl. Uzun Hasan'i Otlukbeli savasinda kesinlikle yendi. Zafer Sükranesi olarak kirkbin esiri salivererek, hürriyetlerine kavusturdu. 1476'da Bogdan'i Osmanh topraklanna katti. Otuz sene içinde tam yirmibes seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin kilometrekare olan topraklanm 2.214.000 kilometrekareye çikardi.Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarafindan tertiplenen tam ondört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadi. Venedikliler, bu büyük hükümdari, aslen bir yahudi olan Maesto Jakopo isimli bir doktor vasitasiyle zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger'e göre bu suikastçi doktor, Yakup Pasa ünvani ile sarayin doktorlari arasinda bulunuyordu.1481 Mayisinin üçüncü günü yine bir sefere çikmisken, Gebze'de ordugâhinda Persembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanin ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlanni çaldirtarak sevinç ayinleri yaptirdi. Hz. Fatih 49 sene bir ay bes gün yasadi. Ìki imparatorluk,, dört krallik ve onbir prenslik yikan büyük hükümdarin cenaze namazini Fatih Camiinde Seyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kildirdi. Türbesi Fatih Camii yanindadir. (Allah rahmet eylesin.)Hz. Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmls oldugu büyük hizmetlerle, dünyanm en büyük hükümdarlarindan birisi oldugunu isbat etmistir. Ìstanbul gibi, cihanin bir incisi olan, bu muhtesem beldeyi Türk Milletine kazandirmistir. Yapmis oldugu çalismalar ile, memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçeklestirmistir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi)ni 1470 senesinde tamamlamis, lstanbul'u fethettigi zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmis, etrafindaki papaz odalarini da medrese yapmistir. Aynca bir çok Anadolu kasabasinda da medreseler yaptirmistir.Hz. Eyyûb El - Ensârî'nin (r.a.) kabri Fatih zamaninda kesfedildi. Delâil-i Hayrat müellifi Seyh Sülevman Cezulî ve Allame Ali Kusi Fatih devrinde vefat ettiler.Erkek cocukalari: Mustafa, Ikinci Beyazit,Cem, Korkut. Kizi: Gevherhan Hatun...

KAYNAK:http://www.istanbulu.com/fatihsultanmehmet.htm

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN



Kanûnî Sultan Süleyman 27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon'da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun'dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı. Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun'dan (Yavuz Sultan Selim'in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul'a, dedesi Sultan İkinci Bayezid'in yanına gönderildi. Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi'den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu. 15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim'in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarki Karahisar'a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancakbeyliğine tayin edildi (1509). Yavuz Sultan Selim'in 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul'a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul'da kalarak babasına vekalet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim'in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520'de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti. Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti. Kendisine "Kanûnî" denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı. Mısır'dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar. İÇ İSYANLAR Kanûnî Sultan Süleyman, padişahlığının ilk yıllarında bazı iç isyanlarla uğraştı. Mısır'ın fethinden sonra Yavuz Sultan Selim'in Şam Valisi olarak atadığı Canbirdi Gazeli'nin çıkardığı isyan bunlardan ilkidir. Amacı Memlük devletini yeniden kurmak olan Canbirdi Gazeli, 1521 yılının Ocak ayında Dulkadiroğullarından Şehsuvaroğlu Ali Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından bozguna uğratılarak yakalandı ve idam edildi. Kanûnî Sultan Süleyman, sonraki yıllarda yine Mısır'da sadrazamlık hakkının kendisinde olması gerektiğini savunan Ahmet Paşa, Anadolu'da Safevilerin desteğiyle ortaya çıkan Kalender Çelebi ve vergi sistemini bahane ederek ayaklanan Baba Zünnun (1527) isyanlarıyla uğraştı. Çıkan tüm bu isyanlar Osmanlı kuvvetleri tarafından başarıyla bastırıldı. BELGRAD'IN FETHİ Kanûnî Sultan Süleyman tahta çıktığında Avrupa'nın en güçlü devleti Roma-Germen İmparatorluğu (Almanya) idi. Almanya İmparatoru Şarlken Macaristan'a hakim olmak için Macar kralı ile yakın akrabalık ilişkileri kurmuştu. Macar Kralı İkinci Lui, Şarlken'e güvenerek vergilerini ödemiyor kendisine gönderilen Osmanlı elçilerini öldürtüyordu. Fatih Sultan Mehmed, Avrupa'da düzenlediği seferlerde Sırbistan'ı almıştı. Ancak stratejik bir öneme sahip Macaristan alınamamıştı. Kanûnî Sultan Süleyman Macaristan'ı almak üzere harekete geçti. Belgrad, karadan ve Tuna ırmağındaki Osmanlı donanması tarafından kuşatıldı. Şehir, gayet iyi savunulmasına rağmen teslim olmak zorunda kaldı (29 Ağustos 1521). Belgrad Muhafızlığına Balı Paşa getirildi. Bu sefer sonunda İstanbul'a gönderilen bazı Belgradlılar kurulan Belgrad köyüne yerleştirildi. Belgrad'ın fethi, Kanûnî Sultan Süleyman'ın ilk fethidir. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad'a "Darü'l-cihad" denildi. ŞARLKEN ve AVRUPA Alman İmparatoru Şarlken'in amacı tüm Avrupa'da hakimiyet sağlamaktı. Şarlken, fikirlerine karşı çıkan Fransa Kralı Fransuva'yı esir aldı. Fransa Kralının annesi Düşes Dangolen, Kanûnî'ye bir mektup yazarak yardım istedi. Bunun üzerine Kaptan-ı Derya Barboros Hayreddin Paşa Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki şehri Nis'e giderek Şarlken'in donanmasını yendi. Hem Fransa'yı hem de Fransuva'yı kurtardı. MOHAÇ SAVAŞI Şarlken'in büyük bir tehlike olmaya başladığını gören Kanûnî Sultan Süleyman, Fransuva'nın da ısrarı üzerine Şarlken'e karşı savaş açmaya karar verdi. Osmanlı ordusu Tuna nehrini geçerek Macaristan'a girdi. 29 Ağustos 1526'da Macar ordusuyla Mohaç'ta yapılan savaşta Macar ordusu iki saatte dağıldı. Mohaç Savaşı parlak ve şanlı bir zaferle neticelendi. Budin (Budapeşte) alındı. Macaristan, Osmanlı Devletine bağlı bir krallık haline geldi ve başına Macar soylularından Jan Zapolya getirildi. VİYANA KUŞATMASI Macaristan'ın Türkler tarafından fethi Avusturya ile Türkleri karşı karşıya getirdi. Mohaç Savaşı'ndan sonra Macaristan bir tampon bölge haline gelmişti. Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macaristan'ın Osmanlı hakimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand, Şarlken'in de desteğiyle Jan Zapolya'yı tanımadı ve Budin'e girdi. Karşı sefere çıkan Kanûnî Sultan Süleyman Budin'i geri aldı. Savaşmayı göze alamayan Ferdinand ve Şarlken Avusturya'nın başkenti Viyana'ya kaçtılar ve Viyana kuşatıldı (26 Eylül 1529). Kış mevsimi yaklaştığı için 16 Ekim günü kuşatma kaldırıldı. Osmanlı Devleti, Viyana kuşatmasından bir sonuç elde edememesine rağmen, Macaristan'daki durumunu güçlendirmiş ve Avrupa'nın karşı saldırı yapmasını engellemiştir. Macaristan üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ferdinand, Kanûnî'ye bir elçi göndererek Macaristan'ın kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık vergi vermeyi kabul ediyordu. Bu talebi karşısında olumsuz cevap alan Ferdinand Budin'i kuşattı. MACARİSTAN SEFERLERİ Kanûnî Sultan Süleyman, bunun üzerine Almanya seferine çıktı. Budin'i geri alıp Estergon'a kadar ilerleyen Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ve Almanya içlerine akınlar düzenledi. Yedi ay süren Almanya seferi sırasında Avusturya'da bir çok kasaba, şehir ve kale fethedildi. Avusturya, yapılan bu savaşlar sonunda harap ve bitkin bir hale geldi. Bunun üzerine Ferdinand barış istedi. İmzalanan İstanbul Antlaşması ile Ferdinand ve Şarlken'in hem Macaristan hem de tüm Avrupa'yı ele geçirme çabaları sonuçsuz kaldı (22 Temmuz 1533). Ferdinand'ın Macaristan üzerinde ki emellerinden vazgeçmeye niyeti yoktu. Jan Zapolya ölmüş, yerine oğlu Sigismund geçmişti. Bundan istifade eden Ferdinand Budin'i kuşattı. Bunun üzerine 1540 yılında Kanûnî tekrardan Macaristan seferine çıktı ve çok güçlü bir orduyla birlikte Budin'e girdi. Sigismund'u Erdel Beyliği'ne atadı ve Macaristan'ı Osmanlı Devleti'ne bağlı Budin eyaleti haline getirdi. Süleyman Paşa bu bölgenin beylerbeyliğine atandı. Avusturya'nın elinde sadece kuzey Macaristan kaldı. Kanûnî döneminin önemli siyasi olaylarından olan Osmanlı-Macaristan, Almanya, Avusturya ilişkileri Kanûnî'nin ölümüne kadar devam etti. ZİGETVAR KALESİ Anadolu'daki iç isyanlarla ve Doğu'da İran Devleti ile uğraşan Kanûnî Sultan Süleyman, 1566'da son seferine yine Macaristan üzerine çıktı. Zigetvar kalesi kuşatıldı, ancak kuşatma devam ederken Kanûnî Sultan Süleyman vefat etti. Osmanlı Devletini zaferden zafere taşıyan Kanûnî Sultan Süleyman'ın ölüm haberine rağmen kale fethedildi (7 Eylül 1566). KAPİTÜLASYONLAR İlk defa 1352 yılında Cenevizlilere verilen Kapitülasyonlar, darülharb kabul edilen yabancı ülke tüccarına Osmanlı topraklarında ticaret yapma hakkı veriyordu. Ancak Osmanlı Devleti ticaret imtiyazlarını siyasi ve diplomatik menfaatleri çerçevesinde kullanarak ittifak yapacağı devletlere vermişti. 1535 yılında Fransa ile dostluk havası içerisinde iken Fransızların hazırladığı Kapitülasyon taslağı Osmanlı padişahınca tasdik edilmemişti. Bu taslağa göre eşit şartlar ve mütekabiliyet esası getiriliyordu. Halbuki Osmanlı Devleti padişahın tek taraflı yemini "Ahdi" ile verildiğinden Ahidname diye adlandırılmıştı ve her padişah değiştiğinde yenilenmesi gerekiyordu. İlk Fransız Kapitülasyonu, Kıbrıs seferi öncesinde 1569 yılında verildi. Katolik dünyasına ve Papa ambargosuna karşı ittifak sağlamak için Protestan olan İngiltere'ye 1580'de, Hollanda'ya 1612'de Kapitülasyonlar verildi. Kapitülasyonlarda ticaret yapma hakkının yanı sıra, tüccarın hakları, gümrük vergileri, mahkeme usülleri, yol izinleri, emniyetlerine dair hususlar detaylı olarak belirtildi. Osmanlı devleti zayıfladıkça Kapitülasyon verilen devletlerde giderek çoğaldı ve bunu bir baskı aracı haline getirdiler. Birinci Dünya Savaşı'nın ilanı ile birlikte 1914 yılında tüm protestolara rağmen Kapitülasyonlar tek taraflı olarak kaldırılmıştır. OSMANLI ve SAFEVİLER Kanûnî Sultan Süleyman Avrupa'da başarılar kazanırken, Anadolu'da iç isyanlar baş göstermiş, İran'da ise yıkılan Akkoyunlu devletinin yerine kurulan Safevi Devleti, doğuda Osmanlı İmparatorluğu için ciddi tehlike olmaya devam etmişti. Kanûnî Sultan Süleyman, Avrupa'da İstanbul Antlaşmasıyla geçici de olsa barışı sağladıktan sonra, İran üzerine ilk seferine çıktı. Safevi Devletinin izlediği düşmanca politikalar ve Anadolu'da yaşayan Şiileri kışkırtmaları bu seferin düzenlenmesine neden oldu. Tebriz, Azerbaycan ve Hamedan istila edildi. Irakeyn seferiyle de Bağdat alındı(1534). Kanûnî'nin Avusturya'ya sefer düzenlemesinden yararlanmak isteyen Safevi Şahı Tahmasb, kardeşinin Osmanlılara sığınmasını da bahane ederek, Tebriz, Nahçıvan ve Van'ı ele geçirdi. Bunun üzerine Kanûnî Sultan Süleyman ikinci defa İran seferine karar verdi. Çıkılan İran Seferinden Van ve Tebriz geri alınarak dönüldü (1548). Safeviler 1553 tekrar saldırıya geçtiler. Doğu Anadolu'da ilerleyen düşman kuvvetleri Muş'a kadar gelip Erzurum'u kuşattılar. Kanûnî Sultan Süleyman üçüncü İran seferine çıktı. Revan, Nahçıvan ve Karabağ alındı. Zor duruma düşen Şah Tahmasb'ın isteği üzerine barış yapıldı ve Amasya Antlaşması imzalandı(1555). Bu antlaşmayla, Yavuz döneminden beri süren İran sorunu çözüme kavuştu. Doğu Anadolu, Tebriz ve Bağdat Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Amasya Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu ve İran arasındaki ilk resmi antlaşmadır. Ayrıca İslam dünyasında yapılan ilk din barışı özelliği de taşımaktadır. RODOS'UN FETHİ Avrupalılar Akdeniz'deki Rodos, Kıbrıs, Girit, Malta gibi adalara hakim olmuşlar, açık denizlerde keşifler yapmışlar ve denizlerde güçlerini arttırmışlardı. Kanûnî döneminde denizciliğe önem verildi ve büyük başarılar elde edildi. Kanûnî döneminde Rodos adası, Sen Jan şövalyelerinin elindeydi. Şövalyeler korsanlık yapıyor, Türk donanmasına zarar veriyorlardı. 1522 yılında düzenlenen seferle Rodos fethedildi. CEZAYİR'İN OSMANLIYA KATILIŞI Cezayir 1516'da Baba Oruç ve kardeşi Hızır Reis(Barbaros) tarafından İspanyollardan alınmıştı. 1518'de Barbaros, Cezayir'in hükümdarı olmuştu. Daha önce Yavuz bu iki denizcinin kendisinden yardım istemesi üzerine onlara iki kadırga ve levent vermişti. Kanûnî, Barbaros Hayreddin Paşa'yı İstanbul'a çağırdı ve Kaptan-ı Deryalığa getirdi(1533). Böylece, Cezayir Osmanlı topraklarına katıldı. Barbaros Ege denizinde Venediklilerin elinde bulunan adaları aldı. PREVEZE DENİZ ZAFERİ Osmanlıların Akdeniz'de kuvvetlenmeleri ve tüm Ege denizine hakim olmaları Avrupa'yı telaşlandırmıştı. Ayrıca devam eden Avusturya ve Macaristan seferleri büyük bir Haçlı donanması hazırlanmasına neden oldu. Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasında Venedik ve Cenevizlilerden başka Malta, Portekiz ve İspanya'ya ait gemilerde bulunuyordu. Haçlı donanması 602, Osmanlı donanması ise sadece 122 parçaydı. Preveze körfezinde 27 Eylül 1538'de yapılan savaşta Barbaros Hayreddin komutasındaki Osmanlı donanması büyük bir zafer elde etti. Tarihe Preveze Deniz Zaferi olarak geçen bu savaş sonunda Akdeniz bir Türk Gölü haline geldi. TRABLUSGARB'IN ALINMASI Şarlken, Trablusgarb'ı aldıktan sonra buraya Sen Jan Şövalyelerini yerleştirmişti. Barbaros'un Preveze Deniz Zaferini kazanması ve Venediklilerin Osmanlılarla barış imzalamaları Şarlken ve Papa'yı kızdırmıştı. Hazırlanan Haçlı donanması Cezayir'e saldırdı ancak Osmanlı donanması karşısında bozguna uğradı(1541). Barbaros'un yetiştirdiği Turgut Reis Trablusgarb'ı karadan ve denizden kuşatarak aldı. Ayrıca bu seferle Bingazi de Osmanlı ülkesine katıldı (1551). CERBE SAVAŞI Turgut Reis'in İspanyollar'ın elinde bulunan Cerbe adasını kuşatması üzerine Andrea Doria komutasındaki bir Haçlı donanması İspanyollara yardıma geldi. Yapılan Cerbe Deniz Savaşında büyük bir zafer kazanıldı. Cerbe Osmanlılara geçti (1559). MALTA SEFERİ Rodos'un fethinden sonra Malta'ya yerleştirilen Sen Jan şövalyeleri Osmanlı için bir tehlike oluşturuyordu. Trablus ve Cezayirin güvenliği için Malta'nın alınması gerekiyordu. Yapılan kuşatma sırasında Turgut Reis şehit oldu. Malta alınamadı(1565). HİNT SEFERLERİ Coğrafi keşiflerden sonra sömürge arayışları başlamış, Portekiz ve İspanya pek çok sömürge elde etmişlerdi. Portekizliler Kızıldeniz ve Hint ticaret yollarına hakim olmaya çalışıyorlardı. Ümit Burnunun bulunması, Osmanlıların baharat ticaretine de büyük darbe vurmuştu. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bu sebeplerden ötürü, dört kez Hint deniz seferi düzenlendi. Ancak Osmanlı donanmasının okyanus şartlarına uygun olmaması yüzünden bu seferlerden hiçbirisinde tam başarı sağlanamadı. 1551 yılında düzenlenen İkinci Hint Seferinde Osmanlı donanmasının başında Piri Reis vardı. Türk Denizcilik tarihinde önemli bir yere sahip olan Piri Reis, bu sefer sırasında Maskat'ı almış ve Portekiz donanmasını büyük bir bozguna uğratmıştı. Ancak, Portekizlilerin Basra Körfezini kapatacaklarını düşünerek, donanmayı Basra'da bırakıp ganimetlerle geri döndüğü için Piri Reis Mısır'da idam edilmiştir. Ancak yine de Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan'ın bazı kısımları Osmanlı topraklarına katıldı. Arap yarımadası tamamen Osmanlı denetimine girdi. Kızıldeniz yabancı güçlere kapatılarak Osmanlı egemenliği sağlandı. İMAR ÇALIŞMALARI (MİMARİ) Kanûnî Sultan Süleyman 46 yıl saltanatta kaldı. Babası Yavuz Sultan Selim'den 6.557.000 km kare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını 14.893.000 km kareye çıkardı. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde imar faaliyetleri devam etti ve ilk iş olarak babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan İstanbul Sultan Selim Camii'ni tamamladı. Bunun dışında yaptırdığı eserlerden bazıları şunlardır; Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi, Afyon Sincanlı Sinan Paşa Camii, Bozöyük Kasım Paşa Camii. MİMAR SİNAN Osmanlı imparatorluğunun en parlak devrinin büyük mimarı ve dünya çapında bir sanatkar olan Mimar Sinan, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bir çok eserler verdi. Bunlardan en önemlileri şunlardır; Halep Hüsrev Paşa Camii, İstanbul Haseki Külliyesi, İstanbul Şehzade Camii ve Medresesi, Üsküdar Mihrimah Camii, İstanbul Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Tekirdağ Rüstem Paşa Camii ve Külliyesi, Silivri Kapı İbrahim Paşa Camii, İstanbul Rüstem Paşa Camii, İstanbul Sinan Paşa Camii, Topkapı Kara Ahmet Paşa Camii ve Külliyesi, Fındıklı Molla Çelebi Camii, Babaeski Semiz Ali Paşa Camii, Büyükçekmece Kanûnî Sultan Süleyman Külliyesi ve Köprüsü, Süleymaniye Tekkesi. Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur: "Halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sihhat gibi. Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır, Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi".

7 YILDIZLI OTELLER

BUDA BİZİM 7 YILDIZLI OTELİMİZ




























Villada bir gece 5 Bin Dolar400 bin metrekare alanda 1700 yataklı otelde, 900 kişi çalışıyor. Standart odalar 32, junior suitler 49, suitler 73, superior suitler 94, king suitler 325, villalar 164, superior villalar 264 metrekare. Oteldeki biri 615, diğeri 1100 metrekare alana sahip 2 executive villada, özel hizmetliler, korumalar ve aşçılar görev yapıyor. Özel villalarda konaklamak isteyenler, geceliğine 5 bin dolar ücret ödeyecek. Sağlık merkezinde de 40 uzman masör görevyapıyor. 24.5 metre yüksekliğinde Truva atı şeklinde düzenlenmiş eğlence merkezi var. Benzersiz bir hizmetRixos Otel Premium Belek'in sunduğu süper lüks hizmet dünyada başka bir otelde sunulmuyor. Hizmetleri arasında müşteriler isteğine göre yat, limuzin, helkopterle veya Hammer Jeep'le havaalanından otele gelebiliyor. Yine isteğe göre müşterilere özel hizmetçi, aşçı, güvenlik görevlisi ve ayrıca özel bir çalışma odası da sunulabiliyor. Dünya sosyetesine hizmet vermek için tasarlanmış olan otelde sunulan hizmet ise dünyada başka bir otelde bulunmuyor

Dubai’deki yedi yıldızlı “Jungle” oteli yatırımcıları çekiyor

Sybarite Mimarlık tarafından tasarlanan 28 katlı otelin en üstteki iki katında orman olması düşünülüyor. Sybarite Mimarlık tarafından tasarlanan, daha önce örneği görülmemiş bu 7 yıldızlı otel, yatırımcıların büyük ilgisini çekerek son zamanların en çok konuşulan projesi oldu.











350 milyon $ tutacak olan 28 katlı Aperiron binası, Dubai sahilinden 300 metre açıkta bulunacak ve ulaşım sadece gemi ya da helikopter vasıtasıyla gerçekleştirilebilecek.
Otelde 438 lüks odanın yanı sıra, bir adet spa merkezi, bir sanat galerisi ve bir de su altı restoranının bulunması planlanıyor.Üstteki iki katında ise, özel sıcaklık kontrollü, pek çok kelebeğin ve tropik türün bulunacağı bir orman bulunacak.
Benzeri bulunmaz bu yapının henüz bir takma ismi bulunmuyor. Ancak yapım ekibi şimdiden “Ringa balığı”, “Pringle” ve “Huni” gibi isimlerle binayı anmaya başlamış.















Dünyanın en ünlü lüks oteli 7 yıldızlı Burj el arab ın bulunduğu dubai ye şimdide denizin 20 metre altına dünyanın en lüks sualtı oteli Hydropolis inşa edildi.
7 yıldızlı Burj El Arab’a ev sahipliği yapan Dubai’de inşa edilen Hydropolis 3 bölümden oluşacak. Su üzerinde kalan bölümünde restoranlar ve alışveriş merkezi bulunacak. Misafirler bu bölümden asansörlerle denizin 5 metre altındaki orta bölüme inecek. Burada da resepsiyon ve spor salonları olacak. Odalar ise suyun 20 metre altında yeralacak.
Dubai’nin 200 metre açığındaki otele ulaşım denizin üzerinde kurulacak raylı sistemlerle sağlanacak. Odaların büyük bir bölümünü kaplayan camlarda gizli tutulan bir karışım kullanıldı. Camlar basınca ve darbeye dayanıklı. Hydropolis’in içi okyanus canlılarının tablolarıyla dolu.
























































Burj El Arab Oteli, dünyanın muhteşem 7 yıldızlı oteli. Dubai'nin ve ülkenin prestiji. Sonuçta bir otel ama ülkenin tanıtımında etkisi büyük. 1 milyar dolara inşa edilmiş, 500 milyon dolar dekor için harcanmış. Takım elbiseyle ancak içeri girebiliyorsunuz. Önceden rezervasyon yaptıranlar girebiliyor.Lokantalarında yemek için öyle kapıdan içeri giremiyorsunuz. Gideceğiniz günden önce rezervasyon yapıyorsunuz. Kabul edilirse, gittiğiniz gün, kapıya rezervasyon kabul faksı geliyor. İsminiz kontrol ediliyor. Otel 50 yıl full olsa bile maliyetini karşılamıyor.175 metrekare iki katlı en ufak odanın fiyatı 1000 dolar, yüksek sezonda. En lüks odanın fiyatı ise, 8 bin dolara kadar çıkıyor.Düşük sezonda ise 2 kişi uçak bileti dahil bir hafta 2400 dolara kalabiliyorsunuz.İçinde 1000 metre karelik daireler var.Burj, Arapça "ada" anlamına geliyor. Burj AI-Arab Hotel karaya 280 metre uzaklıktaki yapay bir adanın üstüne kurulu. İçinde 27 tane asansör çalışan otelde kapı kollarından aynaların çerçevelerine, musluklardan askılıklara kadar her yerde altın kaplama eşyalara rastlayabilirsiniz. 202 odanın tamamı süit. Her katta ayrı resepsiyon bulunan otelde 24 saat hizmetinizde olan görevlilerin dışında sadece sizin odanızla meşgul olacak hizmetlilerin olmasını isterseniz ekstra ücret ödemek zorundasınız. Otelin tüm odalarında geniş oturma alanları var. Yüzlerce kanal izleyebileceğiniz ve muhteşem bir ses düzenine bağlı 100 ekran plazma televizyondan istediğiniz filmi izleyebileceğiniz bir kapalı devre video yayınına da ulaşabiliyorsunuz. Televizyonun işlevleri bununla da kalmıyor. Uzaktan kumandasıyla kapının önünde kimin olduğunu görüp ayağa kalkmadan kapıyı açabiliyorsunuz. Her odada yazıcısı, tarayıcısıyla birlikte hazır bulunan diz üstü bilgisayarları da televizyona bağlamak mümkün. Kral daireleri ise çok daha özellikli. Özel sinema salonları, isteğe bağlı olarak yavaşça dönebilen büyük yataklar, altın kaplama küvetler, ortalama otel odalarından daha büyük giyinme odaları, odanın içinde özel bir asansör... Böyle istekleriniz varsa kral dairesi için 7850 doları gözden çıkarmanız gerek. Birbirinden lüks yedi restoranında hemen her çeşit yemeğe ve içkiye ulaşmanız, içinde barındırdığı dünyaca ünlü birçok mağazadan da gönlünüzce alışveriş yapmanız mümkün. Bu otelde konaklamaya kararlıysanız Dubai Havaalanı'na inen uçağınızı karşılamaya gelmiş bir limuzin sizi bekliyor olacaktır. Hayır, "ben özel yatımla gideceğim" diyorsanız 50 gemilik özel marinası da hizmete açık.

INTER MİLAN




Inter tam adı "Football Club Internazionale Milano" olan ve Milano şehrinde kurulmuş bir futbol klubüdür. Renkleri Mavi Siyah. Kuruluş 1908. Stadyum Giuseppe Meazza. Lakapları Nerazzuri'dir.Serie A da oynamaktadır ve tarihi boyunca küme düşmeyen tek İtalyan takımıdır. Yine yapılan istatistiklere göre Juventus'dan sonra en çok taraftarı olan ikinci İtalyan klubüdür.2006'da yaptığı flaş transferler ile büyük beklentiler içine girilmiştir.2006 sezonunu büyük puan farkıyla şampiyon olarak kapatmıştır. 2007-2008 sezonunda Seria A'ya başarılı bir başlangıç yapmış ve şu anda lider konumdadır.Tarihi1908 yılında şehrin diğer takımı A.C. Milan ile bölünerek kuruldu. A.C. Milan'dan ayrılmasına sebep takım içindeki başta İsviçreli oyuncular olmak üzere bazı oyuncuların takımdaki İtalyan egemenliğine karşı çıkmaktı. Zaten bu yüzden kuruluşundan beri Inter Milan yabancı oyunculara açıktır ve takımın adı bunu belli eder şekilde Internazionale olarak konulmuştur.İki dünya savaşı arasındaki zaman dilimi arasında faşist lider Benito Mussolini döneminde takım adını Ambrosiana-Inter olarak değiştirlmeye zorlanmıştır. Ve 1942 ye kadar bu ismi kullanmak zorunda kalmıştır.Kulüp tarihinin en başarılı dönemini 1963 ile 1966 yılları arasında yaşamış ve bu dönemde üç İtalya Şampiyonluğu ve iki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonluğu kazanmıştır.Altın çağı geride bırakırken Inter 11. şampiyonluğunu 1971`de, 12.sini 1980`de kazanmıştır. 13. şampiyonluğunu 1989'da kazanan İnter, uzun bir aradan sonra 2005-2006 sezonunda Juventus'un küme düşürülmesiyle şampiyonluğa ulaşmıştır. Ardından 2006-2007 sezonunda ligi Roma'nın üstünde tamamlayarak şampiyonluk kupasına ulaşmışlardır.Giuseppe Meazza Stadyumuİnter ve AC Milan maçlarını aynı sahada oynar.1930`lu yıllarda Inter`de top koşturan, 361 maçta 243 gol atan, İtalya`nın belki de ilk gerçek futbol yıldızı Giuseppe Meazza`nın ölümünden bir yıl sonra, 1980`de, San Siro olan stadın adı değiştirilerek stadyuma San Siro adı verilmiştir.Başarılar15 İtalyan Şampiyonluğu :1909/10 , 1919/20 , 1929/30 , 1937/38 , 1939/40 , 1952/53 , 1953/54 , 1962/63 , 1964/65 , 1965/66 , 1970/71 , 1979/80 , 1988/89 , 2005/2006 , 2006/20072 Avrupa Şampiyonluğu1963/64 , 1964/655 İtalya Kupası1938/39 , 1977/78 , 1981/82 , 2004/05 , 2005/063 UEFA Kupası1990/91 , 1993/94 , 1997/982 Kıtalarası Kupa1964 , 19652 İtalya Süper Kupası1988/89 , 2005/06Bunların dışında 2 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finali, 1 kez de UEFA finali oynamıştır.kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Milano

BEŞİKTAŞIN TARİHÇESİ


KURULUŞU

1902 sonbaharında Beşiktaş Serencebey Mahallesi'nde, o zamanın Medine Muhafızı olan Osman Paşa'nın konağının bahçesinde, 22 kişilik genç grup, haftanın bazı günlerinde toplanıp jimnastik hareketleri yapmaktaydı. Başta Osman Paşa'nın oğulları Mehmet Şamil ve Hüseyin Bereket ile mahellenin gençlerinden Ahmet Fetgeri, Mehmet Ali Fetgeri, Nazımnazif, Cemil Feti ve Şevket Beyler’in aralarında bulunduğu gençlerin ilk ilgilendikleri spor branşları, özellikle barfiks, paralel, güreş, halter, aletli ve aletsiz jimnastikti. O sıralarda siyasi hareketler dolayısıyla her türlü toplanmadan ürkerek hafiyeler dolaştıran 2. Abdülhamit'in adamları Serencebey'deki bu toplanmaları haber alınca, spor yapan gençler bir baskınla karakola götürüldü. Bu sporcu gençlerin bir kısmının saray erkanına yakın olması, ayrıca o dönemlerde kötü gözle bakılan futbol oynamadıkları ve sadece beden hareketleri yaptıklarını belirtmeleriyle gergin durum yumuşadı. Hatta saray çevresinden Şeyhzade Abdülhalim bu sporcuları destekledi ve sık sık antrenmanları seyretmeye başladı. Ünlü boksör ve güreşçi Kenan Bey de antrenmanlara gelerek güreş ve boks hareketleri göstermeye başladı. 1903 Mart'ında ise özel bir izinle Bereket Jimnastik Kulübü kuruldu. 1908'de Meşrutiyet'in ilanıyla sportif hareketler biraz daha serbestlik kazandı. 31 Mart 1909'daki siyasi olaylardan sonra Edirne'de bulunan Fuat Balkan ve Mazhar Kazancı, Hareket Ordusu ile İstanbul'a geldi. Siyasi olaylar yatıştıktan sonra iyi bir eskrim hocası olan Fuat Balkan ile başta güreş ve halter sporlarını yapan Mazhar Kazancı, Serencebey'de jimnastik yapan gençleri bularak birlikte spor yapma fikrini kabul ettirdi. Fuat Balkan, Ihlamur'daki evinin altındaki yeri, kulüp merkezi yaptı ve Bereket Jimnastik Kulübü'nün adı Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü olarak değiştirildi. Böylece jimnastik, güreş, boks, eskrim ve atletizmin ön planda tutulduğu güçlü bir spor kulübü meydana geldi. Fuat Bey'in arkadaşları Refik ve Şerafettin Beyler de iyi birer eskrimciydi. Bu arada Beyoğlu Mutasarrıfı Muhittin Bey'in teşvikiyle Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü, 13 Ocak 1910 tarihinde tescil edilen ilk Türk spor kulübü oldu. Semtin gençlerinin bu spor kulübüne ilgisi büyüdü ve spor yapan üyelerin sayısı bir anda 150'ye yükseldi. Kulübün merkezi de Ihlamur'dan Akaretler'de 49 numaralı binaya taşındı. Bir süre sonra bu bina da küçük gelince, yine Akaretler'de 84 numaralı binaya geçildi. Bu binanın arkasındaki bahçe de bir spor sahası haline getirildi.
http://www.bjk.com.tr/tr/haberler.php?xl=tarihce&l=h&h_no=3298

BİLGİSAYARIMIZIN BAŞLICA DÜŞMANLARI



Bilgisayarın baş düşmanı "toz"!
Bilgisayarın, soğutma işlemi sırasında topladığı tozun, veri ve ekonomik kayıplara neden olmaması için en fazla 2 ayda bir bakımdan geçmesi gerekiyorKonya'da bilgisayar satış ve bakım hizmeti veren bir şirketin İşletme Müdürü Ali Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kullanımı hızla yaygınlaşan bilgisayarın, artık pek çok kişinin vazgeçilmezleri arasında yerini aldığını belirtti.Sorunsuz bir bilgisayar kullanımı için, kaliteli bir bilgisayar edinmenin yeterli olmadığını, bakımının da büyük önem taşıdığını anlatan Yılmaz, ancak, Türkiye'de özellikle amatör düzeyde kişisel bilgisayar kullananların büyük bölümünün, bilgisayarın bakımı konusunda gerekli hassasiyeti göstermediğini söyledi.En sık karşılaşılan bilgisayar arızalarının başında fan sorunlarının geldiğini anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:"Bilgisayar çalışır durumdayken, 'Power dağıtıcısı' olarak bilinen ve makineye giren elektriği değişik parçalara aktaran alet ve içinde işlemlerin gerçekleştirildiği, bilgisayarın en pahalı parçası olan 'işlemci', belli sıcaklık seviyesinde tutulmalıdır. Bu iki önemli parçanın aşırı ısınmaması için de soğutucu fanlar görev yapar. Son derece sessiz çalışan bu fanların durması ya da istenen performansı gösterememesi power dağıtıcısı ve işlemcinin yanmasına neden olur.İşlemcinin yanması durumunda oluşacak ekonomik maliyetin bedeli ise 300-400 YTL'yi buluyor. Ortamdan aldığı havayı bilgisayar kasasınıniçine aktaran fanların en büyük düşmanı ise ortamdaki tozdur. Fanın ya da soğutulacak parçaların üzerine biriken tozlar, aşırı ısınmaya bağlı olarak bilgisayara ciddi arızalar verebilir." Yılmaz, evlerde, işyerlerinde ya da bürolarda, bilgisayarın bulunduğu hemen her yerde belli miktar tozun bulunmasının kaçınılmaz olduğunu, bilgisayarın tozla temas etmesinin tamamen engellenmesinin ise son derece zor olduğunu belirtti.Ekranınız donuyorsaBilgisayarın en pahalı parçası olan işlemcinin yanmasıyla sonuçlanan toz birikmesinin en net sinyalinin ise 'ekran donması' olduğunu anlatan Yılmaz, "Üzerinde çalıştığınız bilgisayarın ekranı aniden donar, mausu bile çalıştıramazsınız, bilgisayara müdahale edemezsiniz. Ancak bilgisayarı power düğmesinden kapatıp yeniden açabilirsiniz. İşte bu arıza şekli, bilgisayarın toz birikmesine bağlı sorunlar yaşamaya başladığının, en önem göstergesidir" diye konuştu.Yılmaz, kasası orijinal olmayan bilgisayarda daha sık yaşanan, toz birikmesine bağlı bu tür sorunların, veri ve ekonomik kayıplara neden olduğunu vurgulayarak, benzer sorunlarla karşılaşmamak için bilgisayara en fazla 2 ayda bir bakım yapılması gerektiğini, bu işlemin maliyetinin ise 20 ile 30 YTL arasında olduğunu sözlerine ekledi.document.write(TmpGz);kaynak:http://www.milliyet.com.tr/content/teknoloji/

Virüsten ücretsiz korunma yolları
Bilgisayar sistemlerini çökerten virüslerden korunmak için hazırlanan programlara internet üzerinden ücretsiz olarak ulaşıp, belirli sürelerle test edebilmek mümkünBilgisayar kullanıcılarının en önemli sorunu kuşkusuz virüsler. Özel olarak hazırlanan programlar sayesinde virüslerin sisteme sızması engellenirken aynı zamanda, casus programlar ve hacker atakları da önlenebiliyor. Elbette bu programların bir diğer özelliği, her an bir tarama yapılarak, bilgisayara virüs bulaşıp bulaşılmadığının da öğreniliyor olması.Microsoft Windows işletim sistemi kullanıcılarının yararlanabileceği virüs koruma programlarını, internet siteleri aracılığıyla test amaçlı, ücretsiz olarak kullanmak mümkün.Kişisel kullanım içinAntiVir firmasının kişisel kullanıcılar için geliştirdiği virüs koruma programı, www.free-av-com sitesinden, Grisoft firmasının antivirüs programı ise www.free.grisoft.com adresinden yüklenebilir. Bu programlar, internet üzerinden kolaylıkla yüklenebilmesi amacıyla, kişisel bilgisayar kullanıcıları için özel olarak tasarlanmış durumda.Antivirüs ve elektronik güvenlik pazarının iddialı firmaları da ürünlerini test amaçlı ücretsiz olarak kullandırıyor. www.trendmicro.com, www.symantec.com, www.mcafee.com ve www.pandasoftware.com adreslerinden güvenlik ürünleri araştırılabilir, antivirüs programları test edilebilir. Mac için de varBu arada çoğu site, kullanıcılarına, internete bağlı kalınırken online güvenlik kontrolü servisini de sunuyor.Antivirüs ve e - güvenlik uygulamaları, bilişim pazarında genel olarak Microsoft tabanlı sistemler için geliştiriliyor. Ancak, www.intengo.com adresinden Macintosh işletim sistemleri için geliştirilen güvenlik çözümlerine de ulaşılabilir.Antivirüs programı, son çıkan virüslere karşı önlem almakta yeterli olmayabilir. Bu sitelerden yeni tasarlanan ek programlara da ulaşılabiliyor.kaynak:http://www.milliyet.com.tr/content/teknoloji/

3 Ağustos 2008 Pazar